“Alıklar Birliği”
32 yaşında intihar eden John Kennedy Toole tarafından yazılan bu kitap kara mizahvari bir eserdir. Kitabın kahramanı İgnatius ise bir anti kahramandır. Kitaptaki olaylar 1950 – 1960’ların Amerika’sında geçiyor. Yazar, varoş bir mahallede yaşayan anne ve oğlu etrafında gerçekleşen trajik komik ve bir o kadarda düşündürücü olayları, durumları yine varoşlara özgü bir dille anlatıyor. Dönemin keşmekeşliği; yaygınlaşan televizyon kültürünü, soğuk savaş, beyaz üstünlüğü , renkli ırktan olanların hayata tutunma gayretleri, çeşitli felsefi düşüncelerin, düşünsel akımların gelişmekte olan toplumdaki yansımaları kitapta kendine özgü bir tarzda biz okurlara sunuluyor.
Anti kahramanımız İgnatius , bol bol geğiren, okula dine, faşizme, komünizme karşı olan sözde özgürlük ve adet ve eşitlik taraftarı bir karakterdir, ancak aslında kendi tembelliğini, rahatını bozan her şeye karşıdır. Kendi rahatı için her türlü yalana, çirkefliğe başvurabilecek bir karakterdir. Bulunduğu her yerde belayı çeken değil belayı yaratan bir kişiliktir. Annesi kendisinin toplam ve en önemlisi aile bütçesine katkı sağlamasını isteyen, içinde bulunduğu ruhsal durumdan, derin depresyondan kurtulmasının tek yolunun düzgün bir iş bulup çalışmasından geçtiğini düşünmektedir. Öte yandan sevgilisi de Ignatius'ın içinde bulunduğu ruhsal çöküntünün sebebinin cinsel dürtülerini bastırması olduğunu düşünmekte ve onun cinsel dürtülerini serbest bırakırsa düzeleceğini ileri sürmektedir. Kitap karakterleri ve içinde bulundukları toplumu ve olayları oldukça açık şekilde tasvir etmektedir. Yazar karakterleri ve olayları abartarak veya karikatürize ederek aktarmış gibi görünse de üzerinde biraz düşünüldüğünde toplumda böyle bireylerin çokça bulunduğunu fark edebiliriz. Hatta kendimizde de kitaptaki karakterlerdeki özelliklerden birini belki de bir kaçını bulabiliriz.
32 yaşında intihar eden John Kennedy Toole tarafından yazılan bu kitap kara mizahvari bir eserdir. Kitabın kahramanı İgnatius ise bir anti kahramandır. Kitaptaki olaylar 1950 – 1960’ların Amerika’sında geçiyor. Yazar, varoş bir mahallede yaşayan anne ve oğlu etrafında gerçekleşen trajik komik ve bir o kadarda düşündürücü olayları, durumları yine varoşlara özgü bir dille anlatıyor. Dönemin keşmekeşliği; yaygınlaşan televizyon kültürünü, soğuk savaş, beyaz üstünlüğü , renkli ırktan olanların hayata tutunma gayretleri, çeşitli felsefi düşüncelerin, düşünsel akımların gelişmekte olan toplumdaki yansımaları kitapta kendine özgü bir tarzda biz okurlara sunuluyor.
Anti kahramanımız İgnatius , bol bol geğiren, okula dine, faşizme, komünizme karşı olan sözde özgürlük ve adet ve eşitlik taraftarı bir karakterdir, ancak aslında kendi tembelliğini, rahatını bozan her şeye karşıdır. Kendi rahatı için her türlü yalana, çirkefliğe başvurabilecek bir karakterdir. Bulunduğu her yerde belayı çeken değil belayı yaratan bir kişiliktir. Annesi kendisinin toplam ve en önemlisi aile bütçesine katkı sağlamasını isteyen, içinde bulunduğu ruhsal durumdan, derin depresyondan kurtulmasının tek yolunun düzgün bir iş bulup çalışmasından geçtiğini düşünmektedir. Öte yandan sevgilisi de Ignatius'ın içinde bulunduğu ruhsal çöküntünün sebebinin cinsel dürtülerini bastırması olduğunu düşünmekte ve onun cinsel dürtülerini serbest bırakırsa düzeleceğini ileri sürmektedir. Kitap karakterleri ve içinde bulundukları toplumu ve olayları oldukça açık şekilde tasvir etmektedir. Yazar karakterleri ve olayları abartarak veya karikatürize ederek aktarmış gibi görünse de üzerinde biraz düşünüldüğünde toplumda böyle bireylerin çokça bulunduğunu fark edebiliriz. Hatta kendimizde de kitaptaki karakterlerdeki özelliklerden birini belki de bir kaçını bulabiliriz.