Cumartesi, Ağustos 13, 2022

Öğretmenim Bir Bakar Mısın?

       


Hangi eğitim sistemi olursa olsun, teknoloji ne kadar da ilerlese ilerlesin eğitimin en önemli öğesi öğretmendir. Öğretmenin gizil gücü üstünde odaklanan, onun öğrencinin hayatında, toplumda, kısaca ülke kaderi üzerinde  ne kadar derin etkilere sahip olabileceğini göstermeye çalışan  “Öğretmenin Bir Bakar Mısın?” adlı Doğan Cüceloğlu’nun bu kitabı Final Kültür Sanat Yayınları tarafından ilk olarak 2018 yılında yayımlanmış  olup,  208 sayfadır.

Genel görünüş olarak kitaba şöyle bir bakıp, kitabı elinize aldığınızda ön yüzünde samimi bir şekilde gülüşü ile  size  bakarken görürüsünüz Doğan Cüceloğlu’nu. Sanki size  seslenir ve bir sohbete davet eder; “öğretmenim bir bakar mısın, seninle konuşacaklarım var.” der. Siz de çayınızı alır gidersiniz bu sohbete. Sonra sizi dört ana bölümle karşılar  Doğan Cüceloğlu kitapta:  Bakış, Bilgi, Değerler ve Bitirirken. En son kısımda da kitapta kullandığı terimler açıklamak içi bir adet sözlük eklemiştir. Cüceloğlu'nun bu kitabı eğitim hayatlarıyla ilgili anısı olup onu paylaşmak isteyen okur mektuplarını temel alarak oluşturulmuştur. Yazma amacı öğretmenin gücünü ortaya koymaktır bu okur mektuplarıyla bunu daha net ortaya koyacağını düşünmüştür. Doğan Cüceloğlu mektuplarına aynı zaman da eğitime tutulan bir ayna görevi gördürmüştür. Yazar bu kitapla sadece öğretmenlere hitap etmez , öğrencilere, velilere ,eğim yöneticilerine , kısaca eğimimle yakında uzaktan ilişkili kim varsa herkese hitap eder.  Uzun uzadıya öğütler de bulunmaz, eğitim hayatında kendisini, çocuğunu, öğrencisini etkileyen olayları, kişileri içeren mektuplardan derlenen anıları temel alarak samimi bir sohbet ile  eğitimde öğretmenin yerinin ne kadar eşsiz olduğunu anlatmaya çalışır.

Kısa Bir Özet

Kitabın yazılma amacını, kurgusunu önsöz ve giriş kısmında  bize öncelikle aktarır yazar. Burada da örnek mektuplardan alıntılar yaparak, samimi bir sohbet havasında okuyucuyla konuşur. Bu bölümlerde özellikle bazı   kavramlarla okuyucuyu tanıştırır: Denetim odaklı korku kültürü ve gelişim odaklı değerler kültürü bu iki kültürü bize açıklar bir de öğretmen ilişkileri, yargılayan öğretmen , yüreklendiren öğretmen kimdir? hastanın sadece balık (öğretmen veya öğrenci  ) olamayabileceğini suyun( sistemin , hakim anlayışın) hasta, sağlıksız  olabileceğini anımsatır. Tüm bunları da kendisine gönderilen mektuplardan aldığı örneklerle açıklamaya çalışır.

Birinci Bölüm: Bakış

Öğretmenin öğrenciye, mesleğine ve kendine bakışını irdeler. Bu önemli bir meseledir yazar da bunu ilk olarak önümüze getirir. İlk olarak öğrencilere öğrenci (toplumsal rolün adı, sosyal kimlik) olarak mı bakıyor yoksa  bir insan , bir birey olarak mı bakıyor bunu sorgular. Bu iki farklı bakış açısının kaynağı da farklıdır öğretmenin öğrenciyle olan iletişim biçimini de etkiler. İlki öğrenci toplumsal rolü ile bakış açısında denetim odaklı korku kültürünün ürünüdür ve çocuğa sadece öğrenci sosyal kimliği ile bakar ,bu kimliğin  altındaki insana bakmaz ona eğilmez der.  Buradaki öğretmen tiplemesi öğrenciyi dar bir kalıp bakış ile görürü onu yargılar. Onu istenilen kalıplara sokmaya çalışır. İkincisi ise öğrenci rolünün arkasındaki insana bakar, onu görür, onu geliştirmek için gayret sergiler. Bunu mektuplardaki hikayelerle pekiştirir.

Öğretmenin mesleğine bakışı yazarın incelediği ikinci alt başlıktır. Bu öğretmenin önceliklerini sıralar mesleğini neden yapmaktadır, onu sevmektedir mi? Burada yazar niyet kavramını önümüze getir, öğretmen hangi niyetle sınıfa giriyor, öğretmen niyetinin farkında mı, bunu sorgular. Niyet bazı şeyleri öncelken bazılarını geri planda tutmamıza sebep olur der.  Susamış kişi önce susuzluğunu giderir sonra yemek düşünür, der yazar. Öğretmende yükselmeyi düşünüyorsa ona uygun bir niyet geliştirir ona uygun olan şeylere öncelik verir.

 Diğer alt başlıkta ise öğretmen olan ve öğretmenlik yapandan bahseder. Yazara göre öğretmen olan kimdir, öğretmenlik yapan kimdir? Yazara göre “öğretmen insan olarak olgunlaştıkça öğrencileri için" iyi" iyi," doğru" ve" adil" olanı yapmaya niyetlenir. Artık o niyetini keşfetmiş, öğretmen olmuştur. Öğretmen olunca" iyi öğrenci”, “kötü öğrenci" ayrımı kaybolur tek istediği öğrenciyle şimdi burada göz göze gelebilme fırsatıdır.”  Öğrenciyi sosyal konumun ötesinde bir insan olarak görür onu, hatalarıyla, başarılarıyla, sosyal yönüyle bir bütün olarak algılar onu yaşamda kendi olabilecek, dürüstçe yaşayabilecek kişiler yetiştirmektir. Öğretmenlik yapana gelince o daha insan olarak ulaşmamıştır. O öğrenciye dar kalıplar içinde bakar. Kılık kıyafeti salt itaati ön plandadır. O gücünü öğrencinin bireysel potansiyelini ortaya çıkarmaktan ziyade birbirine benzeyen, anne babanın ve toplumun tanımladığı meslek ve hayat için kalıplara sokar.

Denetim odaklı korku kültüründe kişiler öncelikle sosyal statüleri ile yani sosyal kimlikleri ile ilişkilendirilirler. Bir okul müdürü önce sosyal kimliğini sonra adınız soyadını söyler. Yani onun için sosyal kimlik daha önde gelir. Değerler kültüründe ise kişi önce Adını söyler sonra okul müdürü olduğunu söyler tamam burada hiyerarşide nerede olduğunuz değil Ihsan olarak ön plana çıkarsınız. Yazara göre korku kültüründe salt otorite korkusu vardır, gelişim odaklı değerler kültüründe ise otoriteye karşı hesap verebilirliği in yanında iyi doğru ve adil olmaya özen gösterilir.

Bir sonraki alt başlıkta ise öğretmenin kendisine bakışının , kendini tanımasının üstünde durur. "Her insan bir anlamda içinde geçmişini taşır kimi zaman anın içini geçmiş anılarıyla doldurur verir. Bir korku, bir melodi insanın çocukluğuna götürür, anıları tüm yoğunluğuyla yaşatabilir insan farkına varmadan, şimdi burada ya, çoğu kez geçmişin gözlükleriyle anlam verir.”  Kişi kendinin ne kadar farkındadır, kendi ile ne kadar barışıktır. “Ayıplama, utandırma, azarlama ve korkutma ile yetiştirilen iç çocuğu kendini değersiz, güvenilmez, sevilmeye layık olmayan, ötekileştirilmiş biri olarak görür. Elinde olmadan herkese, her şeye ve hayata öfkelidir. Bu kişi maskeli, sahte, yapmacık, haset dolu, her şeyi eleştiren biri olarak hayatını sürdürecektir. İç çocuğu utanca boğulmuş kişinin sevgisi koşuludur; Duygularını inkâr eder ve saklar. Ya saldırgan ya da pasif davranır.”

Bilgi

Bu bölümde yazar iletişim, ilişki, tanıklık, dinleme kavramlarını bize aktarır. İlk Önce bilginin iletişim boyutunun ne olduğunu açıklayıp tanımını yapar. burada yazar, iletişimi mesaj alışverişi olarak açıklar ve bu mesaj alışverişinin de ancak iki insanın birbirinin farkına vardıklarında başladığını, yani sınıfa girdikleri andan itibaren öğretmen ve öğrenci arasında iletişimin başladığını belirtir. Bu iletişimi farkına varılmadan duygusal bir şekilde başladığını belirttir. diğer bir deyişle, sesimizin tonu bakışlarımız, beden dilimiz iletişimin şeklini ve boyutunu biçimlendirir. Denetim Odaklı Korku Kültürü ile yetişmiş bir öğretmen korkulacak çekinecek biri olması gerektiğini düşünüyor ve iletişimiz bu şekilde başlatır." Askerlikte lütfeder omuzlardan, Denetim Odaklı Korku Kültüründe yüzlerden anlaşılır. En asık suratlı en yüksek mevkideki kişidir, en güler yüzlü ise hiyerarşide en aşağıda bulunan kişidir." Burada iletişim genellikle yüzeysel öğrencinin öğrencilik kimliği dışında diğer duygusal duygusal manevi yönlerini umursamaz. Gelişim odaklı değerler kültüründe iletişim becerisi gelişmiş bir öğretmen iletişimi sadece kendisiyle öğrenci arasında gerçekleşmediğini bilir, dahası iletişimin çok farklı boyutları olduğunu ve sınıfın içinde farklı şekillerde gerçekleştiğinin farkındadır. Bunu da  öğrenciyi geliştirmek için kullanır.

İlişki alt başlığında öğretmen ve öğrenci arasında gerçekleşen ilişkinin düzeyi yazar tarafından irdelenmektedir. Burada yazar daha önce bahsetmiş olduğu öğretmenlik ve öğrencilik sosyal kimliklerin ilişkisi vardır. Denetim Odaklı Korku Kültüründe öğretmen ve öğrenci ilişkisi sosyal kimliklerin ilişkisi olarak tanımlanır. Öğretmen öğrenciyi korkutan güçlü kişi; öğrenci korkan güçsüz kişi kişidir. Dolayısıyla öğretmen öğrenciyi kendine, kurallara, topluma, ailesine salt itaat edecek şekilde ve korku ile yetiştirir. Öte yandan, Gilişim Odaklı Değerler Kültüründe insan öğretmen  ile insan öğrenci arasında ilişki vardır. Bu ilişki sevgi ve saygıya dayanmaktadır.

Tanıklık  

Tanıklık, bir öğrenciye ya da bir kişiye "evet, sen buradasın, seni görüyorum, seni tanıyorum, seni kabul ediyorum" demektir. Bu başlık altında yazar kabul görmenin anlaşılmanın, önemsenmenin değer verilmenin önemini vurgulamakta ve bir öğrencinin gelişimine katkısını bize örnekler ile açıklamaktadır.  Yazar tanıklığın altı boyutunun var olduğunu ifade eder. Bunlar öğrencinin önemsenip önemsenmemesi, öğrencinin yargılanmadan olduğu gibi kabul edilip edilmemesi, öğrencinin kendine özgü bir değer olarak görülüp görülmemesi, öğrencinin potansiyelinin yeterli görülüp görülmemesi, öğrencinin emek ve zaman harcamaya değer ve sevilmeye layık olup olmaması. (Önemsenmek, Kabul edilmek, değerli olmak, öğrenme Potansiyeline Güvenmek, Emek ve Zaman Vermeye Sevilmeye Değer Olmak, Dinleme)

Üçüncü Bölüm Değerler

Yazar, bu bölümde Değerlerin insan ve toplum hayatındaki ehemmiyetinden bahseder. “Günlük hayatta evde, sokakta, okulda, toplantılarda kısaca her yerde ya da doğrudan ya da dolaylı ilişkiler içindeyiz. Yaşanan olaylar ve söylenen sözlerle iki şekilde ilişki kurarız. İlki alışkanlıklarımız içinde düşünmeden, otomatik tepkiler veririz. İkincisi içinde bulunan ortama, karşımızdaki kişiye göre düşünüp değerlendiririz; o kişiye, o ortama uygun sözler söyleriz. Gelişmiş insanın en belirgin özelliği , seçimleriyle kendisi için anlamlı bir gelecek inşa edebilme çabası içinde olmasıdır. Her insan gibi öğretmen de kendi değerlerini keşfederek bu değerlerle mesleği  yaparak anlamlı ve güçlü bir yaşam kapısını açar. Ancak öğretmen sadece kendi yaşamını inşa etmez, kendisiyle birlikte öğrencilerinin ve bir ülkenin geleceğini de inşa eder.”

“Yaşam ancak ve ancak şimdi burada yaşanır. Sadece insanlar için değil tüm canlılar için başka olasılık yoktur. Şimdi burada tüm biyolojik psikolojik süreçler iş başında olduğu için içinde bulunulan ortamın sosyal gerekleri, ortak değerleri size her an etki eder. Misal, insan açlık susuzluk uykusuzluk yorgunluk ve daha yüzlerce biyolojik halden biri içinde olabilir. Sonuç olarak, biyolojik süreçler zihinsel ve duygusal durumu da belirlediği için her zaman hesaba alınmalıdır.”

Farkında olmadan içinde büyüdüğümüz toplumdaki sosyal kimliğimizin gereklerini de yapıyoruz saygı duyduğumuz büyüklere kapı açıyor, yanlarında sigara içmiyor, kardeşimiz düşerse hemen elinden tutup kaldırıyoruz. Doğumdan önce başlayan biyolojik programlamadan söz edebildiğimiz gibi doğumla başlayan bir sosyal programlamadan da bahsederiz.

 

 

 

Anlamlı Bir Gül Sağlıklı Bir Gül Güçlü ve Coşkulu Bir Yaşam İçin Değerler

Değerler sağlıklı ve barışçıl bir yaşamın temelidir birey aile şirket ya da toplum olarak sağlıklı kalmanın güçlü ve anlamlı bir yaşamı sürdürebilmenin temelinde değerler yatar. Bireyin ailenin toplumun yaşadığı ve yaşattığı değerler...

Sınıf Kültürünün Temel Değerlerini Anlatma Yöntemi

Değişik görüşleri tartışırken merak ettiği konuları sorabilen insanlardan oluşan bir toplumla, merak ettiği konuları sorgulayan insanlardan oluşan bir toplum arasında ne gibi farklar oluşacağı konuşulabilir. Sınıfta bu ortamın oluşturulması önemlidir bu yüzden okulun ilk 3 4 haftasında dersin on dakikasını değerler tartışmasına ayırmak oldukça eğitici olmuş olur.

 

1.     Her Bir Öğrencinin İnsanlara Eşit Değerinin Olması

 Yaşı cinsiyeti görünüşü ailenin Sosyo-ekonomik durumu şivesi hal ve tavrı aktif ve pasif konuşkan ya da suskun oluşu okul başarısından bağımsız olarak her bir öğrencinin sınıfta diğerine insan olarak denktir. Kıyaslamanın hiçbir eğitici tarafı yoktur insan ancak kendisiyle kıyaslanan malıdır diğer kim kıyaslamalar zehirleyicidir.

2.     Empati, Halden Anlama

 “Kendi tanıklarının gücünü keşfetmiş öğretmen yalnız öğrencinin gözüyle değil kendi gözümden dolayı değerlendirmek durumundadır. İnandığı değere uygun davranmak, öğretmenin kendi gözlüğü gözünde saygınlığını koruyabilmesi için gereklidir.” Öğretmen öğrencinin içinde bulunabileceği durumları göz önüne alıp ona göre hareket etmelidir.

3.     Merak Etmek Soru Sormak Konuşmak Özgürlüğü

“Soru soran öğrencinin güven yoksa ve soru sormayı pek de teşvik etmeyen bir aile ortamından gelmişse konuşmaya çok kez kafası karışık bir halde başlar ve zihni yavaş yavaş berraklaşır. Soran kişi sorularını ifade edebileceği ve bu sorular üzerine sohbet kurabileceği bir ortam bulamıyorsa o ortamda merak etme ve soru sorma özgürlüğü yok demektir.” Yazar çocuğun kendini gerçekleştirmesine fırsat verilmeyen ortamda yetişmesinin onun sorgulama, özgürce kendini ifade etme gibi yetilerini yeterince geliştiremeyeceğini ifade eder.

“Eğitimin en önemli işlevi olan merak etme gözlem yapma ve soru sorması sınıfta yer almadığı zaman öğrencinin düşünme yeteneği de gelişmez.” Bir sınıfta öğrenci salt dinleyen, itaat eden, anlamadığını soramayan bir durumda olması o sınıfın özgür ve demokratik bir ortam, geliştirici ortam olmadığındı belirtir.

4.     Sınırlar ve Sorumluluklar Sorumluk

Ekip benim içinde yer aldığı bizi oluşturur alanı geliştikçe ekip hepimizi kapsar. Sorumluluk" biz" bilincinin kaçınılmaz bir parçasıdır. Bir toplum vatandaşlarının her birinin içindeki bizi keşfettiği oranda uygar bir toplum olur. İnsan olarak her birimiz bir toplum içinde yaşarız toplum içinde yaşamak zorunda her toplumun bir geçmişi bu geçmiş içinde oluşmuş değerleri ve değerlerle uyumlu gelenek görenek norm ve kuralları vardır. Ben, içinde yaşadığım bu toplumun; biz kesme işareti i bir üyesi olarak hayatımın anlamını keşfedebilir.

5.     Değer Olarak Temizlik ve Sağlık

Toplumun sağlığı bir değer olarak yaşatması önemlidir aksi takdirde hastalık istatistikleri olarak karşımıza çıkar bu yüzden öğretmenim sağlık önemli mesajını vermelidir. Sigara içen bir öğretmen bu davranışıyla öğrencilere güçlü bir mesaj verir ben sağlığıma da değer vermeyen bir insanım der.

6.     Bir Değer Olarak Şimdi- Burada, Geçmiş, Gelecek Dengesi

Şimdi buradan içinde geçmiş ve gelecek gizli olarak vardır. Yaşlılar şimdi burada şişkin bir geçmiş balonuyla bulunurlar. Çocuklar ise şimdi burada büyük bir gelecek olasılığıyla var olurlar. Geçmişin içinde takılıp kalmak sağlıklı değildir geçmişten alınacak derslerin farkında olmak bu dersleri aldıktan sonra şimdi burada tam olarak değerlendirmeyi önemsemek gerekir geleceğin içinde tıkanıp kalmak sağlıksızdır bu kişiler gerçekle ilişkisini kesmiş hayatlar eserdir geçmişi hesaba katmadan geleceği düşünmeden şimdi ve burada düşünerek hareket etmek tehlikelerle dolu bir hayat tarzıdır. Şimdi geçmiş gelecek ve şimdi burada dengesi sağlıklı ve anlamlı bir yaşamın temelidir. Geliştirici bir öğretmen öğrencilerinin geçmiş gelecek ve şimdi burada dengesinin Önemini öğrencilerine fark ettirebilir.

7.     Bir Değer Olarak Güven

Sınıfta güven konusunu işlemenin ve bunun çocuğa aşılamanın önemli olduğunu vurgular.  

8.     Sevgi Saygı Dostluk İş birliği

Sınıfta sevgi saygı ve işbirliği konularıyla ilgili sohbetler önemlidir. Öğrenci bu kavramları içselleştirme fırsatı yakalayabileceği fırsatlar yaratılmalıdır.

9.     Bir Değer Olarak Sabır Sebat Azim

Öykü vb. etkinliklerle  sabır ve azmin daha anlaşılması sağlanabilir.

10.  Bir Değer Olarak Özdenetim: Yaşamında Kendin Olarak Var Olmak

Hayatında kendi olarak var olmak kolay değildir. Bazı insanlar içinde bulundukları ortam izin verdiği derecede kendileri olabilirler. Bazı insanlarsa ortama uyum sağlarken o ortamda için işte kendileri olarak var olabilmeye özen gösterirler. Öğrencilerde kendilerinin farkına vardırılmalıdır.

11.  Bir Diğer Olarak Vatanseverlik

Vatanımızın hepimizin olduğu ve nasıl ki içinde yetiştiğimiz ailemize karşı sorumluluklarımız ve görevlerimiz varsa vatanımıza karşı da sorumluluklarımız ve görevlerimiz oldu öğrencilere aktarılmalıdır.

12.  Sınıfta Disiplin

Sınıfta disiplin olmadan eğitim kalitesi korunamaz. Denetim Odaklı Korku Kültürünün Dış Denetimi disiplin anlayışı gelişim odaklı değerler kültürünün iç denetim disiplin anlayışı vardır. Birincisi öğrenci korkutmaya cezalandırmaya dayalıdır. Yani polis varken yasaya uyar polis yokken her türlü yasal olmayan davranışı fütursuzca yapar. Hiç disiplin kişinin kendine tanıklığının önemli olduğu bir yaşam anlayışı içinde gelişir. İç denetimi disiplin anlayışında iyi, doğru ve adil olanı inandığı değerler çevresi çerçevesinde kişinin kendisi takdir eder ve otorite olarak kendi vicdanını kullanır.

13.  İnsan Onuruyla Doğar: Geliştirici Eğitimin Temelinde Sevgi Vardır

Öğrencilerini insan olarak gören bir öğretmen öğrencilerin duygu ve düşüncelerini onların davranış ve görünüşlerinden daha çok önem verir böyle bir öğretmen öğrencisiyle şu duyguyu uyandırır: bu öğretmen beni insan olarak umursuyor, olduğum gibi görüp kabul ediyor bana güveniyor gelişmem için bana emek ve zaman vermek istiyor ve beni yaşam ekibinden biri olarak görüyor.

Bitirirken

Bir toplumun geleceğini en güçlü etkileyen kurum o toplumun eğitim sistemidir ve eğitim sistemi içinde de en temel unsur öğretmendir. Öğretmenin öneminin ve gücünün farkına varılması başarılması gereken ilk adımdır bu adım atılması en zor adımdır.

Odaklı korku kültürü içinde kurulmuş ve işleyen bir eğitim sisteminde öğretmenin bilgi deneyim ve becerisinin önemi yoktur önemli olan yönetimlerinin mevki ve makamlarıdır. O nedenle sisteme giren genç yetenekli dinamik kişiler usta öğretmen olmak yerine müfettiş okul müdürü ile müdür yardımcısı olmayı öğrenirler. Böylece öğretmenlik kalitesinin ve kısım ihmal edildiği ve mevkilerin öne çıkarıldığı bir eğitim sistemi oluşur.

 

Kitap Hakkında Son Düşünceler

Kurgusal olarak baktığımızda, kitap bir sohbet havasındadır, yazar okurla sohbet ederek konuları işler.  Kitap eğitim sürecine bir yerde temas etmiş okurların mektubuna dayandırılarak hazırlanmıştır. Bu anlamıyla bir dönüt, bir ayna vazifesi gördüğünü düşünüyorum. Aynı şekilde, okur mektupları birer olay olaydır. Bu noktada gerçek hayattan alınan örneklerle eğitim sistemimizin bir fotoğrafı ortaya konmuştur, bu fotoğrafta hem güzel dokunuşlar hem de düzeltilmesi gereken çok sayıda nokta bize sunulmuştur  

Kitabın genel anlamda sade ve yalın bir dili vardır.  Okuyucuyu bilimsel terim ve detaylara boğmamıştır. Hatta kitapta eğitimle ilgili veya diğer bazı bilimsel terimler yazar tarafından hem konunun geçtiği yerlerde hem de kitabın sonuna konulan bir sözlük içerisinde açıklanmıştır. İlk bölümde söylediğim gibi kitap sadece öğretmenlere, eğitim alanındaki uzmanlara hitap etmemektedir, aksine eğitimle kıyıdan köşeden ilişkisi olan herkese hitap eder. Tabi ki kitabın sohbet havasında olması, yazarın konuları detaylı ve derinlemesine işlemesinden ziyade yüzeysel olarak anlatması bazı okuyucuların çok sıradan bir anlatım tarzı var demesine yol açabilir. Bazıları da bunlar zaten bildiğimiz şeyler zaten diyecektir. Sevgi, güven gibi konuları biraz daha derinlemesine işleseydi daha güzel oldu. Kesinlikle okunması gerektiğini düşündüğüm bir kitap. Keyifli okumalar.

 

 

 


Çarşamba, Ağustos 10, 2022

İşte Geldim ( Guy De Maupassant)

 


 Hayat bazen bize fırsatlar sunar, bazen elimizdekini hışımla alır, mutlu olmayı beklerken daha mutsuz oluruz, küçük veya önemsiz şeyler için çok büyük bedeller öderiz.. Ve dahası, ikilemler ve bilinmezlikler içerisinde durmadan  kararlar alırız. İşte tam da bu durumları, ikilemleri, çelişkileri “ İşte Geldim” adlı kitabında harikulade bir şekilde yansıtır Fransız Öykücü Guy De Maupassant(1850-1893). Türkçe Çevirisi Tahsin Yücel tarafından yapılmış olan beş kısa öyküyü barındıran  kitap bizlere hayatın bir panoramasını gösterir. Her öyküde ben olsam nasıl davranırdım, ne yapardım şeklinde sormaktan kendimizi alamayacağımız durumlarla bizi karşılaştırır.  

Öykünün anlatımına baktığımızda  betimlemelerin  bolca kullanıldığını ve genelde davranışların nedenleri okuyucuya açıklandığını ve açıklamalar sunulduğunu görürüz. Yazarın hikaye kahramanlarıyla alakalı  ipuçları vermesi ,  onun kitabı sıkıcı , bilinen bir hala soktuğu anlamına gelmez.  Aksine okuyucu kitapta tutar , bunun için kitabın ilk öyküsünün kısaca bir incelemek istiyorum.

 Kitaptaki ilk öykü ‘Analar’  iki fakir aile üstünden yürür. Ailenin sefaletinden bahseder önce sonra Çocukları olamayan varlıklı bir ailenin bir gün Charlot’u (Fakir ailenin oğlunu) görüp evlatlık almak istemesiyle devam eder. Teklifle hem düzenli bir gelire sahip olacaktır aile .  hem çocuk iyi bir geleceğe sahip olacaktır ve dahası tam anlamıyla aileden koparılmayacaktır. Ancak Bayan Tuvache bu isteğe oldukça kızar ve bunu hakaret sayar kocası da baş hareketleriyle onaylar. Dahasa Tuvacheler komşularının çocuğuna yönlendirir çifti. Aynı teklifi onlara da yapılır ancak onlar bu teklifi kabul eder. (Bir de zengin kadının çocuk aileye bakış açısı gözümüze çarpar. Şımarık bir çocuk gibidir, bir oyuncağı arzular gibi davranan bir kadın portresi çizer yazar.)

 Fakirde de olsa çocuğuna sahip çıkan onu satmayan kadın komşusunun çocuğunu verdiğini öğrenmesiyle onları kınar, kasıtlı olarak yüksek sesle evladını öncelikle istemelerine rağmen nasıl vermediğini satmadığını her yerde söyler. Çocuk her gittiği yerde ailesinin nasıl kendisine sahip çıktı, nasıl sevdiğini gururla belli eder. Bu onun davranışlarına yansır.  Ancak yaklaşık 20 yıl sonra bir araç komşularının evlerinin önünde durur araçtan takım elbiseli bir genç iner, bu evlatlık verilen komşu çocuğudur. Charlot onun arabadan inişini, evine girişini  izler. Yüzünde hoşnutsuzluk ve kıskançlık vardır akşam da yemek sofrasında homurdanır anne babasına ne kadar ahmak olduklarını söyler, anne babası onu satmadıklarını, evlatlarına başkalarına vermediklerini söyler, annesi ağlar. Genç adam burada yapamayacağını söyler ve evi terk eder.

Okuyucu yine de mutlu bir aile tablosu beklemektedir hikâyenin sonunda  belki de. Sonuç ise çok bilinmeyenli bir denklemdir. Annenin evladını sevmesi, ona sahip çıkması öte yandan anne baba sevginden mahrum kalacak evlat? Ya ailenin sefaletine merhem olacak miktarda para ve gelir ve çocuğun geleceğinin garantiye alınması mı? Ne olursa olsun bir karar diğer tüm ihtimalleri devre dışı bırakır bu seçim beraberinde yeni bir zincirleme reaksiyon  yaratır.  (Aslında yazar tarafını belli eder.) Burada ailenin bencillik mi ettiği yoksa fedakârlık mı ettiği belli okuyucuya bırakılmıştır. Çocuğun tanrının doğrulu Sonuç olarak sefalet içinde büyüyen aile si tarafından sevildiği görülen ancak benim belirtmek isterim ki aile içten içe yaptıklarını bir hata olarak görmektedir ve her ortamda karşı tarafı hor gören aşağılan ifadeler kurmaktadır. Çocuk aslında sevgi dolu bir aile ortamında yetişmemektedir.  Hem açlık vardır hem de yapay ve abartılmış bir sevgi gösterisi.  

Maupassant’ın diğer dört öyküsünde de benzer kurgulara rastlarız.

 

 

Salı, Ağustos 09, 2022

 

 

                                  KISA BİR İNCELEME

                                      (Şair Evlenmesi)

Tanzimat Edebiyatının önemli şahsiyet ve yazarlarından biri olan Şinasi’nin  1860’ta yazdığı tek perdelik “Şair Evlenmesi” eseri batılı anlamda ilk Türkçe oyun kabul edilir. Bu eser ‘görücü usulü evlilik, mahalle baskısı ve yetkisini kötüye kullanan ulemayı yeren kısa bir tiyatro oyunudur, güldürüdür..

Hikayeye akışına bakacak olursak, Müştak Beyin aracı vasıtasıyla Kumru Hanımla evlenmeye beklerken  arkadaşı Hikmet Efendiyle şakalaşmasıyla başlar oyun . Hile ile Kumru Hanım yerine ablası Sakine Hanım ile evlendirildiğini anlaması ve buna itiraz etmesi üstüne aracı kadın imam ve mahalleli arasında başlayan diyalogla devam eder ve sonunda Müştak beyin arkadaşı Hikmet Efendini mahalle imamına rüşvet vererek durumu düzelttirmesiyle son bulur.

Oyunu kısaca incelediğimizde bazı karakterlerin efendi bazı karakterlerin içinse bey unvanlarının kullanılması, batılı tarzda tiyatro  ve batı şiirine meraklı bir şair olan ana karakterimiz – Müştak Bey  batılılaşmaya yeni başlayan Osmanlı toplumunu yansıtmaktadır. Şinasi, özünde hem güldüren hem de toplumdaki yanlış gördüğü davranışları yermektedir. Müştak bey : batılı tarzda giyinen ve batı tarzına hayran bir karakterdir. Hikmet Efendi ise daha doğulu ve gelenekçidir. Ziba Dudu karakteri görücü usulünde var olan kimi zaman para veya hediye karşılığı insanların eş bulmalarını sağlayan aracılık (çöpçatanlık) kavramını bize toplumdaki yansımasına örnektir. Yine Mahalle İmamı için kullanılan Ebüllaklaka ismi  Şinasi’nin dönemin bozulan ve rüşvet alan  din adamlarına ilişkin bakışını yansıtmaktadır.

“Ziba DUDU: Ay, bu söz geline değil, yenge kadınla banadır. Ben sana laf atmayı öğretirim de… (Habbe Kadın’a) haydi yenge kadın! Gelin hanımı çabuk dışarı çıkar da nikahını kıyan efendiyi çağırt. Yanımızdaki kahvedir, orada bulunan mahalleliyi de alsın da gelsin. Şuna da ne  olup bittiğini anlatsınlar.

Müştak Bey: Vay! Mahalleli beni zorla zorla mı güveyi koyacak.

Ziba Dudu: evet, ya güveyi koyarlar ya hapse. “

“Ebüllaklaka: almalı ya! Almazsa namusuna leke sürmüş olur (mahalleliye) öyle değil mi komşular..

Mahalleli: Hay hay!”

Bu karşılıklı konuşmalar bize toplumsal baskının(mahalle baskısı) Osmanlı toplumunda oldukça güçlü bir şekilde var olduğunu ve  bu toplumun kolayca yönlendirilebildiğini  bize aktarılır.

“Atak Köse: (bir elinde kürek bir elinde süpürge) İstemeyük!

Hikmet efendi: ne istemiyorsunuz?

Atak Köse: Ben ne bileyim? mahalleli istemiyoruz diyor,  ben de öyle diyorum. Elbette mahallenin öyle demelerinde hakkı vardır.

Hikmet Efendi: mahallenin neden hakkı var?

Atak köse: hakkı olduğunu pek iyi bilir ama doğrusu neden hakkı olduğunu bilemem.

Hikmet efendi: öyleyse bilmediğin şeye neden karışıyorsun?

 Atak Köse: neye karışmayın, ben de bu mahallenin galbur üstüne gelenlerinden değül müyüm?”

Hikmet efendiyle Atak Köse arasındaki bu konuşmadan kişilerin bir konu hakkında herhangi bir bilgi sahibi olmadan çoğunluk tarafından kabul gören veya dillendirilen görüş, tutum ve davranışları sorgulamaksızın kabul edip ona göre hareket etmesini yermektedir. Yine inanların kendilerini gerçekte ilgilendirmese de başkalarının meselelerine kolaylık müdahil olduğuna işaret edip bunu eleştirmektedir.

Oyunun dili dönemine göre oldukça sadedir. Yine karakterin eğitim durumuna göre kelime tercih ve kullanım şeklini, ağız yapısını, dilbilgisi hatalarını esere yansıtmıştır.  (ATAK KÖSE: istemeyük, Atak Köse: neye karışmayın, ben de bu mahallenin galbur üstüne gelenlerinden değül müyüm?”)

Sonuç olarak , basit bir yapıya sahip, hem güldüren hem de düşündüren, fars türünde ve klasisizm  etkisinde olan bir eserdir.

KİTAP ALINTILARI

Mutluluk bir gün geriden gelir Ögrenci Kız Osama Dazai