DOST KAZIĞI

  



Adam eski, yıpranmış yaprakları olan bir kitabı eline aldı ve arkadaşına dönüp gülümseyerek,

“Bir sayfa söyle.”

“Altmış yedi,” diye karşılık verdi arkadaşı.

Arkadaşının söylediği sayfayı açar gibi yaptı.

 

“Dileğin Tanrı dileği değil ki senin

Muradına ermeyi nasıl beklersin?

Doğrusu Tanrı’nın dilekleriyse

Yanlış demek senin bütün dileklerin.”

 

“Kimin dörtlüğü bu?” Bu soruyu sorarken yüzünde alaycı bir ifade vardı diğer adamın.

“Hayyam’a ait, şimdi bir başka sayfa söyle, Cem.”

“Yetmiş dokuz. “

Az önce yaptığı gibi önceden kıvrılmış sayfayı fark ettirmeden açtı adam.

 

 

“Dünyaya geldiler, coşup taştılar;

Güldüler, eğlendiler, anlaştılar;

Bir kadehte sızıverdiler bir gün

Ölüm uykusunda kucaklaştılar.” 

 

“Hayyam, ne kadar güzel özetlemiş, değil mi, Cem?” dedi yüzünü kitabın sayfasından kaldırmadan.  Cem arkadaşına, yüzünde ciddi bir ifade takınarak,  

“Haklısın rubailer güzel ama onların Ömer Hayyam’a ait olduğu kesin değil. Bir de sen beni Buraya edebiyat ve felsefe yapmaya çağırmadın sanırsam. Doğru muyum, Hızır?”  Hızır elindeki kitabı çalışma masasın üstüne bıraktı ve odada bir şey arayan gözlerle etrafa bakındı. Sonunda aradığını buldu ve yüzünde küçümseyici bir gülümsemeyle eline başka bir kitap aldı.

Şimdi, dostum! Muhabbet güzeldir, bilirsin, ben de muhabbetti severim ama dersen ki benim vaktim yok; o zaman kitabını al. Maalesef benim akşama kadar doldurmam gereken evraklar var.” dedi arkadaşının yüzündeki şaşkınlık ve aptal ifadeye bakarak.

Cem, arkadaşından kitabı alıp baktı ‘Yedi Büyük Günah’ sana ne zaman verdiğimi hatırlamıyorum her halde çok önceden vermişim.”

“Evet, baya bir süre oldu. Ben de her seferinde sana iade etmeyi unuttum.

Kapı çaldı, orta yaşlı; üzerinde eski, solmuş, yıpranmış çizgili bir gömlek ve İspanyol paça pantolon olan çaycı elinde çay tepsiyle içeri girdi.

“Efendim çaylarınızı getirdim,” dedi bozuk aksanıyla.

 Hızır, “Benim çayımı masama bırak, dostumun acelesi varmış o içmeyecek anlaşılan.”

Böyle bir şey beklemeyen Cem bozuntuya vermemeye çalışarak,

“Sorma, acil halletmem gereken işler var, belki başka zamana,” dedi yüzünde yapmacık bir gülümsemeyle.  Arkadaşının elini zoraki, isteksiz bir şekilde sıktı ve açık kapıdan olanca hızıyla çıkıp gitti.

 

Cem binadan dışarı çıkar çıkmaz elindeki kitabın sayfalarını hızlı bir şekilde gözden geçirdi. Sonra yanından geçtiği bir çöp konteynırına attı.

Ahmak herif, dünyadan haberin yok," diye söylendi alaycı bir şekilde.

***

 

Öğle vakti güneş tüm haşmetiyle dünyanın tepesine dikilmiş canlı cansız her şeyi kavuruyordu. Hızır üzerinde kısa kollu tişörtü ve kahverengi keten pantolonuyla nehir kenarındaki parkın içindeki ağaçların altındaki bankalardan birinde oturdu.  Geriye doğru iyice yaslandı, kollarını başının arkasında kavuşturdu ve bulanık ve hızlı akan nehre baktı.

Az müddet sonra bir adam ve bir kadın geldiler ve az ötedeki banka oturdular. Hızır adamı tanıyordu; kaç defa görmüştü: Kumral tenli açık gri renk tişörtü hep üzerindeydi; yanındaki kadın ise kısa boylu zayıf beyaz tenliydi. Adam cebinden bir sigara paketi çıkardı. İlk olarak kadına bir dal sigara uzattı ve cebinden çıkardığı çakmakla kadının sigarasını yaktı sonra aynı çeviklikle kendi sigarasını yaktı. Adamın yanında çoğu kez farklı kadınlar görmüştü; hepsinin ortak özelliği sarışın ve açık tenli olmalarıydı. Bir süre kadın ve adam arasındaki konuşmaya kulak misafiri oldu. Aslında pek sevmezdi böyle şeyleri ama genç adamın hitabeti gerçekten kuvvetliydi. Kadın adamın gözlerinin için bakarak can kulağıyla adamı dinliyordu.  Dahası adam anlattıklarına kendi de inanıyor gibi ateşli ve akıcı anlatıyordu. Bir duraksamadan adam kadının gözlerinin içine baktı.

Nerde kalmıştık?" dedi adam. Kadın gülümseyerek,

Ders saatlerinde, Hocam.”

O önemli değil, onu hallolmuş bil canım, sen bugün boş musun yeni açılmış bir mekân var.”

“Sahi ya bu şehir de her gün ne kadar çok mekân açılıyor ve kapanıyordu.  Bir yıl önce açılan mekânın yerinde başka bir yer vardı,” diye düşündü Hızır. Telefonun titreştiğini hissetti ve Kolundaki saate baktı. Telefonuna gelen mesaja bakıp “hiç beklememiş şerefsiz” diye içinden geçirdi

“Dileğin Tanrı dileği değil ki senin

Muradına ermeyi nasıl beklersin?

Doğrusu Tanrı’nın dilekleriyse

Yanlış demek senin bütün dileklerin.”

Ruhunun kin ve nefretle dolup taştığını hissediyordu ama ellerinin titrediğini hissetti.  “Öfkeden miydi bu yoksa tereddütten mi?” diye sordu kendine ve derin bir soluk aldı. Zihninde ikilemler doğduğunu hissetti şu ana kadarki öfke ve kararlık yerine tereddüt ve vicdani sorgulamalara bırakmıştı “Ne yapıyordu böyle ne kadar doğruydu yapacağı şey. Ne yaparsa yapsın bir cana kıymak olmazdı, bu yanlıştı!  Evet, onlar hatalıydı. Dost dediği kişi kendine en büyük kazığı atmıştı. Karısı kadın onu aldatmıştı. Ama hangisi daha yanlıştı, diye düşünüyordu. Beynini patlayacak gibiydi: tüm düşünceler duygular; öfke, nefret, vicdan, sevgi... Kalbi sıkışıyordu tekrar tekrar derin nefes alıyor, soğuk terler döküyordu.  Kararını vermişti, telefonunda altı rakamına bastı. Telefonunda geri sayım ekranı belirdi, bakışlarını gök yüzüne dikti ve sonra gözlerini kapattı. Kafasında sorular yine çığ gibi büyüyordu ve düşüyordu: “Hangisi daha doğru ya da hangisi daha yanlış ama kesin olan tek şey vardı: O bir seçim yapmıştı tıpkı onların yaptığı seçim gibi; adil miydi, belki evet ve belki hayır belki de sadece kendince bir mantığa bürümeye çalışıyordu yaptığını,” diye düşünüp durdu. Geç değildi arayıp onları kurtarabilirdi bir şekilde evden çıkarabilirdi.  Dayanamayıp eşini aradı, onun telefonunu uzun uzun çaldırdı; cevap yoktu. İkinci kez yine aramayı tuşuna basacaktı ki durdu. İçindeki kin ve nefret ve intikam duygusunun yükseldiğini, beynine hükmettiğini hissetti.

***

 

Cem, üzerinde "Yeni Dönem Akıllı Evler Sitesi” yazılı tabela olan bir site garajına giriş yaptı. Araçtan elinde iki tane poşetle indi. Kapıdaki güvenlik görevlisine selam verdi. Güvenlik görevlisi Cem’i tanıdığından o da aynı şekilde selamladı. Elindeki poşetlerden birini ona verdi ve yeşil beyaz yedi numaralı bloğa girip dokuz kapı numaralı dairenin zilini çaldı. Kapıyı kumral kıvırcık saçlı genç ve alımlı bir kadın açtı. Kapıda bir müddet bekledikten sonra acele etmeden salona geçtiler. Cem Poşeti salondaki kanepenin üstüne bıraktı ve kadına arzulu gözlerle baktı. Kadın adamı süzdü.

“Hızır’la mıydın?” diye sordu sesi titreyerek.

Evet, sabah yanındaydım hiç çekilecek gibi değil. Sen olmasan onunla asla konuşmam biliyorsun, Canım.”

İyi yürekli biri, dürüst ve ne desem inanır,” diye bir karşılık verdi kadın. Sesinde acıma vardı.

İçeri de baya bir serin, dışarı yanıyor. Hem boş ver o ahmağı,” deyip eliyle yatak odasının kapısını açtı Cem.

Kadın umursamaz bir şekilde omuz silkip “Neyse abartma!” diye karşılık verdi.  Bu arada telefon uzun uzun çaldı. kadın telefonuna baktı; arayan eşiydi. Bir şeylerin içini kemirdiğini hissetti. Bu yaptıkları şey yanlıştı. Bu hatadan dönülmeliydi ama nasıl? diye düşündü. Geri arama düğmesine basacak gibi oldu. Cem gözlerini kadına dikti.   

“Telefonunla oynayacaksan, sen bilirsin” dedi gülerek.

Kadın kararsızdı, ama yine de telefonunu masaya bıraktı ve onun yanına gitti.

                                  ***

Bir saat sonra kadın lavaboya gitmek için yataktan doğruldu. “Cem, bu ev gerçekten o kadar akıllı mı? Senin saftirik buraya bu kadar para dökmüş,” dedi yataktan çıkmaya çalışan kadının kolunu tutarak.

“Neredeyse her şeyi uzaktan ayarlayabiliyorsun, internet bağlantısı olsun yeter,” umursamaz bir tavırla karşılık verdi kadın.

“Kocan gibi havalandırma sistemi de pek akıllı değil anlaşılan içerinin havası çok tuhaf bir şey kokuyor.”

Kadın, “ O senin kokundur bu bizim son buluşmamız bir daha seni görmeyeceğim. Kocamın arkadaşı olarak kalacaksın.”  Cem’in kocası için bu söyledikleri midesini bulandırmıştı.

Tamam, sen bilirsin, sonra pişman olma. Hem sen yoksan, kocanı niye ziyaret edeyim ki,” diye konuştu küçümser bir tavırla ve bir sigara yakmak için çakmağını çaktı ve oda büyük bir ateş topuna döndü tüm site sarsıldı.

***

Geri sayım tamamlandığında telefonu ikinci kez titreşti bir mesaj daha geldi, mesaja baktı.

“Dünyaya geldiler, coşup taştılar;

Güldüler, eğlendiler, anlaştılar;

Bir kadehte sızıverdiler bir gün

Ölüm uykusunda kucaklaştılar.” 

Gözünden göz yaşlarını eliyle silen Hızır önünde delice akan nehre baktı. Ruhunda bir parçanın öldüğünü hissetti.

                                           

                                                 *son*


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her samimi yorum değerlidir,yorumunuz için teşekkürler

KİTAP ALINTILARI

Mutluluk bir gün geriden gelir Ögrenci Kız Osama Dazai